İstanbul'da Zombi İstilası

kağıthane'nin sanayi mahallelerinde acil karantina önlemleri alındı. kuduz benzeri belirtiler gösteren köpekler ve zaman zaman da farelerin insanlara saldırdığı haberleri geliyor. karantina önlemleri hızlıca alınmaya çalışıldı ama lağımlardaki farelere nasıl bir önlem alınıyor bilmiyorum. bir kişinin köpek saldırısı sonucunda enfeksiyon kaptığı söyleniyor ama bu bilgi henüz doğrulanmadı. söylentilere göre enfeksiyon kapan kişi sağlık ekipleri gelmeden önce bazı kişilere saldırmış ama kime ya da kimlere saldırdığı ve bu kişilerin şimdi nerede olduğu hakkında en ufak bir fikir yok.
insanlar kendilerini bir şekilde dezenfekte etmeye çalışıyorlar. sürekli suyla sabunla ellerini yıkıyorlar, bunun ne faydası olur bilmiyorum. ama burada ciddi bir korku hakim. herkes bulabildiği binalara girmiş, korku içinde beklemekte.
27.08.2009 16:00

karantina dışında enfeksiyonlu insanların görüldüğü haberleri geliyor. söylentiye göre iki kişi, o civarlarda çalışan bir grup çocuğa saldırmış, çocukları ısırmışlar, parçalamışlar.
bunun gerçekten bir zombi istilasına dönmesinden ciddi anlamda korkmaya başladım.
27.08.2009 16:03

çatıdan bir çocuğun, bir köpeğe saldırdığını gördüm. onu ısırırken çevreden gelen biri kafasına ağır bir demirle vurdu. sanırım çocuk öldü, köpek kaçtı. ordakiler köpeği kovalamaya çalıştılar ama yakalayıp yakalayamadıklarını bilmiyorum.
bulunduğum bina oldukça sağlam ama çok korkuyorum.
27.08.2009 16:06
enfeksiyonlu birçok insanın etrafa saldırdığını görüyorum. çatıdan konuştuğum biri karantina bölgesinin kontrolden çıktığını, enfeksiyonluların görevlilere de saldırdığını söyledi. burada işler çığrından çıktı. kapılara ve pencerelere takviye yapmaya çalıştık. elimizin altında aletler olması çok iyi oldu. telefonla konuştuğumuz yetkililer bulunduğumuz yerde kalmamızı söylediler.
27.08.2009 16:16


bütün kapıları pencereleri bir şekilde destekledik bekliyoruz. etrafta yetkililerden hiçbir iz yok. her geçen dakika gördüğüm enfeksiyonlu insan sayısı artıyor. gerçekten zombilere benziyorlar. çok korkuyoruz. aşağıda bazı işçiler namaz kılmaya başladı. neye sığınacağımı bilmiyorum ama çok korkuyorum.
27.08.2009 16:23


az önce gözümüzün önünde beş enfeksiyonlu iki kişiyi parçaladı. canlı başka birini görünce ona doğru koşmaya başladılar. saldırıya uğrayan iki kişi yerde can çekişir gibi hareketler yapıyorlar, çırpınıyorlar ve bağırıyorlar. çok korkunç bir sesleri var. onlara ne olacağını merak ediyoruz. herkes dua ediyor.
27.08.2009 16:30


saldırıya uğrayan iki kişi yaklaşık olarak beş, altı dakika sonra kalktılar ve aynı bağırışlarla, salyalar akıtarak koşmaya başladılar. gözden kaybettik. etraftan çığlıklar geliyor, kimisi canlı insan, kimisi ise enfeksiyonlular. bazen de görebildiğimiz sokaklardan koşan insanlar ve enfeksiyonlular görüyoruz.
işçiler kuduz diyor, ben ne diyeceğimi bilmiyorum.
27.08.2009 16:36


işçiler arasında kavga çıktı. beş tanesi dışarı çıkmakta direttiler. çıkanlardan biriyle telefonla sürekli konuştuk, konuşmalarımız çığlıklarla kesildi.
27.08.2009 16:43


sürekli bir kavga ortamı oluşmaya başladı artık. ne yapacağımızı konuşuyoruz ama hiçbir şey bulamıyoruz. yemek konusunu ne yapacağımızı sordum diğerlerine, kimse yapacak bir şey bulamadı. enfeksiyonluların bir süre sonra buradan uzaklaşacağını düşünüyoruz. o zaman kaçmaya çalışabiliriz.
27.08.2009 16:50


kamyon parkındaki şirketin kamyonuna ulaşmaya çalışacağız. bilmiyorum sonumuz ne olacak. kamyona ulaşıp nereye gideceğimizi henüz bilmiyoruz.
27.08.2009 16:54 

kamyona ulaşmaya çalışırken 3 kişi enfeksiyonlular tarafından tarafından yakalandı. onlardan da kaçtık ve en sonunda kamyona ulaşabildik. sadece 5 kişi kaldık. etraf panikleyen insanlarla dolu. bazı marketler yağmaya uğramış. 2 defa enfeksiyonlulardan oluşan bir gruba kamyonla çarptık. ben ailemin yanına gitmek istediğimi söylediğimde neredeyse kamyondan atılıyordum. yol üzerinde evime nispeten yakın bir yerde indim. market yağmalarından birine katılıp alabildiğim kadar yiyecek aldım. beşiktaş a zor bela, evime ulaştım. enfeksiyonlular kalabalık caddelere yöneliyorlar. salgın çok yayılmış. evimin 4. katta olması tek tesellim. kapıya yapabildiğimiz kadar destek koyduk. ışıkları söndürdük, bekliyoruz.
sanırım yakında yardım edecek hiç kimse kalmayacak.
27.08.2009 20:32

inönü stadında toplanan kalabalık bir grubun dayanmaya çalıştığını öğrendim. şimdilik orayı tutabilmişler. yardım gelmesi açısından kolay bir yer olduğunu söylüyor oradaki arkadaşım. dayanmaya çalışıyorlar. ben ailemle birlikte bu gece burada kalacağım. şimdilik bizim ev sağlam. hayvanlara dikkat etmek gerekiyor. başıboş hayvanların birçoğu enfeksiyon kapmış durumdaymış. benim gördüklerim de bunu destekler nitelikte.
sokaklar iyice ıssızlaştı, sadece arada sırada duyulan vahşi çığlıklar var.
27.08.2009 21:25

apartmanımıza girdiler. allahım kapımızın tam önünde komşumuza saldırdılar. komşumuz bizim evde olduğumuzu biliyordu, kapıyı deli gibi yumrukladı ama biz açamadık. yetişemedik. karısı ve çocuklarına ne olduğunu bilmiyoruz. kapıyı tekrar destekledik, hatta daha da iyi hale getirdik diyebilirim. komşumuz enfeksiyonlu haliyle kapıyı yumrukladı, tırnakladı ve hiç durmadan haykırdı. şimdi yine sessiz apartman.
artık tam anlamıyla donmuş durumdayız.
nereye kadar böyle dayanabiliriz bilemiyorum.
27.08.2009 21:54

2. gün;
gece birkaç saat uyumayı başardık. sesler gittikçe azaldı ve en sonunda tamamen kesildi. ortalık tamamen sessiz. suyumuz ve yiyeceğimiz şimdilik var. televizyon yayını kesildi, elektirik ve su şimdilik var.bekliyoruz.
28.08.2009 08:45

eşimle birlikte ailelerimizi düşünüyoruz. bir taraf izmir de, diğer taraf ankara. onlar şimdilik emniyetteler. önce ankara ya ulaşmaya çalışıp oradan izmir e geçmeye çalışacağız. yunan adalarına geçme şansımız olabilir. salgın ne kadar hızlı yayılıyor bilmiyorum. buralar sessiz.
28.08.2009 11:11

dışarı çıktım.
ortalık iyice sessizleşince dışarı çıkıp etrafa bakmak istedim. bulabilirsem biraz da yiyecek ve faydalı olabilecek malzeme bulmak için dışarı çıktım. eşim çok karşı çıktı, çok korktu. ama burda ne kadar kalabiliriz, ne kadar yaşayabiliriz belli değil. onu ağlarken bırakarak dışarı çıktım.
aklıma ilk gelen yakınlardaki bir alışveriş merkezine gitmekti. orada yiyecek, içecek, belki de faydalı olabilecek bir kaç şey bulabileceğimi düşünüyordum. sessizce ve saklanarak ilerlemeye çalıştım elimden geldiğince. yolda düzinelerce ceset gördüm. bütün sokaklarda kargaşa hakimdi. orda burda bırakılmış arabalar, camları kan ve ne olduğunu bilmediğim organların parçalarına bulanmış halde duruyordu. sessizce ilerlemeye çalıştım. yerde ölü bir polis gördüm. daha doğrusu polisin yarısını gördüm. belinden yukarısı yerinde değildi, nerede olduğunu da bilmiyorum. silahının olduğu kemeri öylece aldım, önce kendi belime taktım. o kadar eğreti ve gürültülü oldu ki çıkardım ve silah haricinde kalanları yanıma aldığım doksanbeşlik dağcı çantama attım. sessizce devam ettim.
migrosa ulaştığımda camların çoğunun kırıldığını gördüm. hemen önünde bir kamyonet vardı. oldukça sağlam görünen modellerden biriydi. sanırım markası nissan. hemen içine baktım ve anahtarlarını aradım. üstünde değildi. deli gibi etrafa baktım, sol kapının bir kaç metre ilerisinde bir kol vardı. öğürmeye başladım. kolun elinde anahtarlar vardı. anahtarları kusarak aldım ve kamyonetin benzinine baktım. tamamen doluydu. soğuk silahı elime aldım ve ürpererek içeri girdim. istemsiz bir şekilde alışveriş arabasını alınca kendi kendime gülmeye başladım.
koridorlarda dolanırken yerlerdeki kan izleri dışında pek bir şeye rastlamadım. raflar dağılmış yerlere saçılmıştı. bulabildiğim kadar konserve aldım. neredeyse bütün arabayı yiyecekle doldurdum ve hızlıca dışarı çıktım. malzemeleri kamyonetin arkasına doldurmaya başladım hemen. doldurmayı bitirince riske girip mağazaya tekrar dönmeye karar verdim. bu sefer yiyecek dışında başka şeyler de almaya niyetim vardı. özellikle alabildiğim kadar sigara almayı düşünüyordum. ne de olsa artık silahım ve aracım var diye düşündüm. hızlıca marketteki ikinci turuma başladım. arabanın çoğunu doldurmuştum ki çığlık sesiyle irkildim. arkamı döndüğümde bana doğru koşan bir enfeksiyonlu gördüm. insanlık dışı bir görüntüydü ve neredeyse dona kalıyordum. zorla silahı kaldırdım ve düşünmeden ateş ettim. hayatımda ilk defa tabancayla ateş etmiştim ve ıskalamıştım. korkudan ölmek üzereyken ard arda ateş etmeye başladım. mermiler bitti ama bir kaç tanesi isabet etti ve enfeksiyonlu vahşi bir hayvan gibi çığlıklar atarak öldü. hemen arabayı ittirerek koşmaya başladım. çok korkmuştum. kamyonetin yanına geldiğimde bütün malzemeleri hemen arkaya boşalttım, dağcı çantamı da arkaya attım ve öne koştum. kapıları kilitledim ve kemerimi taktım. kamyoneti çalıştırmamla birlikte karşıdan bana doğru koşturan bir grup enfeksiyonlu gördüm. onüç ya da onbeş kadarlardı. hızlıca gaza bastım. gidebileceğim tek yön onların olduğu yöndü.
onlara çarptığım sırada gözlerimi kapamış olmalıyım. çünkü aklımda kalan sadece sesler. sanırım o sesleri hiç unutmayacağım.
birçoğunun üstünden geçtim. ön cam kan içinde kalmıştı. silecekleri çalıştırdım ve temizlemeye çalıştım. aynaya baktığımda ise bir kısmının çok geride kaldığını gördüm. bir daha aynaya bakmadım ve eve doğru sürmeye devam ettim.
evin önüne vardığımda ter içinde kalmıştım. kamyonetten indim ve eşyaları gelişigüzel dağcı çantama doldurdum, kamyoneti kilitledim ve yukarı çıktım. kan ter içinde eşime seslendim. kapının arkasındaki destekleri kaldırması biraz zaman aldıysa da başka bir sorun yaşamadan kendimi içeri attım.

beni gördüğünde yüzündeki mutluluğu asla tarif edemem. benim geri dönmemem demek; hem onun en sevdiği kişinin ölmesi, hem de kendisinin de tek başına kalacağını ve belki de öleceğini anlaması demekti.
olanları ona kısaca anlattım ve bir sigara yakıp bu satırları yazdım.

artık yardım gelme ümidim hiç yok. ama en azından bir aracımız var artık. ne yapacağımıza sonra karar vereceğiz. biraz dinlenmeliyiz.
28.08.2009 14:05 

yarın önce ankara ya, sonra da izmir e gitmeye çalışacağız. umarım başarabiliriz. istanbul dan nasıl çıkacağımızı düşünüyoruz kara kara.
28.08.2009 16:21

3.gün;
istanbuldan çıkamadık. sabah erken saatlerde yola çıktık fakat ilerlemek çok zor oldu. köprüde bizi nelerin bekleyeceğini hiç düşünememişim. köprüden uzak durun. yol arabalarla tıkalı, aralarından yavaşça geçebildik ancak. sanırım köprüyü yarılamıştık ki bir grup enfeksiyonlu önümüzde belirdi. geri gitmeyi düşünürken arkada da toplananların olduğunu gördüm. tam anlamıyla kapana kısılmıştık. eşim de, ben de ağlamaya başladık. son ümit arabalara çarpa çarpa ilerlemeye çalıştım. ilk 3 arabayı ittirmek ve aralarından geçmek adeta bir ömür sürdü, her saniye iki taraftan da yaklaşıyorlardı. o üç arabayı geçtiğimde sevinçten çığlıklar atmaya başladım, çünkü önümde yaklaşık yüz metrelik bir boşluk vardı. bu bölümde yeterince hızlanabileceğimi düşündüm ve eşime sıkı tutunmasını söyleyip gaza bastım. ibre elliyi bulmuştu ki enfeksiyonlularla ilk çarpışma oldu. deli gibi vites değiştirip, deli gibi gaza basıyordum. yolun tekrar arabalarla kapalı olduğu noktaya geldiğimde gözlerimi kapatmamak için kendimi zor tuttum. iki arabanın arasına büyük bir gürültüyle çarptık. sarsıntıdan neredeyse boynumuz kırılacaktı. hemen ardından ikinci bir araba grubuna çarptım ve onları da geçmeyi başardım. eşimin, benim ve enfeksiyonluların çığlıkları metalik çarpışma gürültüleriyle kulaklarımızı sonuna kadar dolduruyordu. beynimiz patlayacak gibiydi.
yolda bazı açıklıklar gördüm, eğer o açıklıklardan gidebilirsem yine hızlanmak için fırsatım olabilirdi. düşen devri toparlamak için vites küçülttüm ve tekrar gaza yüklendim. ilk boşluktan sorunsuzca geçmeyi başardım ama ikincisine ulaşabilmek için yeterli manevra alanı yoktu sanırım. zor da olsa o boşluğa hafif sürtünmelerle girmeyi başardım ve daha da hızlandım. enfeksiyonluların hepsi ardımda kalmıştı ama hala aynamda korkutucu bir görüntü oluşturuyorlardı.
kaçtım.
bir süre daha arabalara çarpa çarpa, boşluklardan geçe geçe ilerledim ve en sonunda köprüden çıkmayı başardım. kamyonetimiz epey hasar gördü, araçtan korktum ve sığınacak bir yer aramaya başladım. en sonunda sağlam görünen bir apartmanda açık bir daire bulduk. içerisi normal görünüyordu ve eşyaları oraya boşalttık. yorgunluktan bitmek üzereyiz.
başka bir araç bulup tekrar deneyeceğiz.
artık korkmuyoruz. korkamayacak kadar dehşet içindeyiz.
29.08.2009 11:58

araç bulmak için dışarı çıktım. yolların bir çoğunun muhtemelen kapalı olacağından dolayı aklımda yine sağlam bir araç bulmak vardı. etraftaki bütün kamyonetlere, jiplere baktım ama anahtarı üstünde ya da yakınlarda olan bulamadım. çok yakınlardan sesler geliyordu ve çok korktum. daha fazla aramadan tekrar eve döndüm.
moralimiz bozuk, endişeliyiz ve korkuyoruz.
29.08.2009 13:11

yarın sabahtan tekrar yola çıkacağız ama öncesinde bize bir araç lazım. tekrar araç için dışarı çıktım. bu sefer ters tarafa doğru ilerledim ve sadece işime yarayabilecek araçlara baktım. sesler geçen seferden biraz daha uzaktan geliyordu bu defa. ayrıca mutlaka araç bulmalıydım. ters taraflarda giderken dokuz, on kadar enfeksiyonluyu uzaktan gördüm. hemen saklandım. enfeksiyonlular bir erkek ve bir kadını parçalamak üzerelerdi. erkek ve kadının elleri birbirine doğru uzanmış ve kasılmış kalmıştı. sessiz gözyaşları dökerek bekledim, bekledim, bekledim. parçalanan kemiklerin seslerini duymamak için kulaklarımı tıkadım. ve bekledim.
sırılsıklam terlememe yetecek kadar bir süre sonra, enfeksiyonlular işlerini bitirdiler ve çığlıklar atarak gittiler. yerde sadece iki tane kan ve et öbeği kalmıştı. birbirine uzanan elleri ise artık yerinde yoktu. olduğum yerde yine kustum.
çaresizce ve dikkatsizce devam ettim aramaya. etrafta o kadar çok araba vardı ki hepsine bakamadım bile. ama çoğunda anahtar bulamadım. en sonunda eski kamyonetimin aynısından bir tane gördüm. hızlıca koştum içine bakmak için. açık kapının önüne gelmemle birlikte bir köpeğin üzerime atlaması bir oldu. beni o an için kurtaran tek şey o noktaya koşarak gelmem ve duramamamdı. köpek yanımdan kılpayı geçti. kendimi arabanın içine attım ve kapıyı ucu ucuna kapattım. köpek enfeksiyonluydu ve kendini arabanın kapısına ve camına deli gibi atmaya başladı.
kapıları kilitledim, deli gibi anahtarı aramaya başladım. köpek hala deli gibi kendini kapıya vurup bana ulaşmaya çalışıyordu. anahtar üstünde değildi ama sağa sola dönerken ayağıma çarpan bir şeyle bulduğumu anladım. anahtarı almak için eğildiğimde camdan kanımı donduran bir ses geldi. anahtarı hemen aldım, arabayı çalıştırdım ve sol yanıma, cama bakmadan gaza bastım. aynamda köpeğin uzaklaştığını görürken camın çatladığını gördüm.
mutluluktan hem ağlıyor, hem gülüyor, hem de bağırıyordum. hızlıca tekrar eve geldim ve içeri girdim. eşim artık beni görünce bile ağlayamadı. sadece bana sıkıca sarıldı. neler yaşadığım yüzümden anlaşılıyordu. bana evde bulduğu şaraptan biraz verdi ve bir sigara uzattı. ellerimin titremesinden sigarayı yakamadım.
ellerimi ellerine aldı ve yavaş yavaş okşamaya başladı. uzunca bir süre öylece kaldık. en sonunda sakinleştiğimde bir elini elimden ayırmadan sigaramı yaktı ve şaraptan bir yudum içirdi.
o olmasaydı dayanamazdım. sanırım benden daha güçlü ve bu gücünü bana da veriyor.
yarın ankaraya gideceğiz. ne olursa olsun onu bu cehennemden çıkaracağım.
29.08.2009 15:10

kaldığımız evde güzel bir yemek yemeye çalıştık. eşimle birlikte bir şeyler hazırladık ve yabancı bir evin yabancı sofrasına oturduk.
fonda enfeksiyonlular tarafından parçalanan insanların çığlıkları vardı.
29.08.2009 20:23

5. gün;
bolu dağı tünelini geçtik. yoldan biraz içeride bir eve sığındık. dün bütün geceyi tünelde geçirmek zorunda kaldık. yaşadığımıza hala inanamıyorum. artık üç kişiyiz.

4.gün;
sabah kaldığımız evden çıkıp hızlıca yola koyulduk. yola çıktığıktan kısa bir süre yüz, yüzelli kişilik bir enfeksiyonlu grubu gördük. aramızda en fazla otuz metre vardı. hareket eden aracımızı farkedip bize doğru koşmaya başladılar. onlardan kaçmak için hızımı arttırdım. yollarda deli gibi gidiyorken aniden sağ taraftan bir çocuk arabaya doğru atıldı. enfeksiyonlu olup olmadığına emin olamadım. hemen arkasında bir çocuk daha vardı. onlara çarpmamak için direksiyonu sola doğru kırdım.
orta yaşlı bir kadın ve bir erkeğe çarptım. çarpmanın etkisiyle erkek sola, kadın ise yukarı doğru savruldu.
sanırım çocukların anne ve babasıydılar. aynadan baktığımda çocuklar için birbirini parçalayan enfeksiyonlular gördüm. eşimle tek yapabildiğimiz birbirimize bakmaktı.
yola devam ettik ve otoyola çıktık. terkedilmiş, kaza yapmış, ters dönmüş arabalarla doluydu yine yol. kimini yavaş yavaş ittirerek geçtik, kiminde ise aralardan ilerledik. aracımız yine hasar görmeye başladı.
gebze organize sanayi bölgesine kadar ulaştığımızda nihayet askeri araçlar ve barikatlar uzakta göründü. ben sevinçten tavanı yumrukluyordum, eşim ise mutluluktan sürekli bana vuruyordu. çığlık çığlığaydık.
barikata yaklaştığımız an bir şeylerin yoldunda gitmediğini anladık. askeri araçlar düzgün bir sıra da değil, rastgele sağa sola doğru duruyorlardı. yavaşlamaya başladık. etraf oldukça kanlı ve pis görünüyordu. aracı durdurdum, eşime arabada kalmasını söyledim ve tabancam elimde aşağı indim.
kan ve pis koku ilk dikkati çeken şeydi, hemen ardından ise kaos. yavaş yavaş ilerlerken birden ensemde soğuk bir metal hissettim. hemen ardından ise fısıltı halinde bir "kıpırdama" duydum.
bu olaylar başladığından beri bir çok ilk yaşadım. bu da onlardan biriydi. terli ensemde buz gibi bir silah hissetmenin insanı donduran etkisini hiçbir zaman unutmayacağım.
silahı yere atmamı ve ellerimi kaldırıp üç adım ileri gitmemi istedi fısıltı. tek bir kelime etmeden dediğini yaptım. arkamı dönmemi söylediğinde gördüğüm şey ise bana doğrultulmuş bir silahın arkasındaki, askeri üniforma içinde bir kadındı. suratımı görmesiyle birlikte silahını indirdi ve bana hızlıca kim olduğumu, burda neler yaptığımı sordu. başımızdan geçenleri hızlıca anlattım. buradan uzaklaşmamız gerektiğini söyledi. eşim ve arabadan bahsettim. arabada malzemelerin olduğunu söyledim.
arabayı gösterdiği bir yere çekmemi istedi. gidip hızlıca eşime durumu anlattım ve arabayı dediği yere çektim. oraya askeri bir jiple yanaştı ve bütün eşyalarınızı "land" a koyun dedi. hemen eşyalarımızı yeni "land"ımıza doldurduk. ona yardım etmemi söyledi, koşarak yanına gittim ve birçok silah ve mermi kutusu olduğunu sandığım şeyleri taşımasına yardım ettim. jipin arkasını oldukça doldurduk. bu defada elinde uzunca iki hortumla geldi. bir kamyonetin arkasında bidonlar olduğunu, o bidonlara mazot doldurmamız gerektiğini söyledi. nasıl yapacağızı anlamasam da düşünmeden "tamam" dedim. altı tane bidon aldık ve askeri araçların birinin benzin deposunun önüne geçtik. kapağı açtı, hortumun bir ucunu içeri soktu. diğer ucundan dikkatlice içine çekmeye başladı. hortumda mazotu görür görmez ise ağzından çıkardı ve bidonlardan birini doldurmaya başladı. aynısını bana da yapmamı söyledi.
ilk denememde çok fazla mazot yuttum, berbat bir şeydi ve kusmaya başladım. ayağa kalktım ve tekrar denedim. bu defa daha az mazot yuttum ama bidona doldurmayı da başardım. böyle böyle bütün bidonları doldurduk ve hepsini arkaya taşıdık. "land" diye adlandırdığı aracın arkasında oldukça çok miktarda silah, cephane, yiyecek ve mazot vardı. kadın, arabaya bindiğimizde tek kelime etmeden ikimize de birer silah verdi ve nasıl kullanacağımızı hızlıca anlattı. arabayı ben sürüyordum, kadın yanımda, eşim de arkadaydı.
adını sorduğumuzda söylediği tek şey "üsteğmen" oldu. kendi isimlerimizi söyleme gereği duymadık. neler olduğunu sorduğumuzda ise bizi duyduğuna dair en ufak bir belirti bile göstermedi.
yola devam ettik...
31.08.2009 11:29

yol üzerinde sürekli yanan evler, arabalar görmeye başlamıştık. üsteğmen bunu ordunun yaptığını söyledi, başka bir açıklama yapmadı. içimiz biraz daha rahatlamıştı. bolca silahımız, mermimiz, yiyeceğimiz ve bir de üsteğmenimiz ile askeri aracımız vardı. durmadan ilerledik. yol artık epey boştu, yanan evler bitmişti.
bir benzin istasyonu gördüğümüzde üsteğmen orda durmamızı istedi. istasyonun tam girişinde beni durdurdu ve tüfeğini alıp araçtan indi. etrafı kolaçan ede ede ilerlerken biz de ona katıldık. istasyon tamamen sessizdi.
üsteğmen koşarak içecek dolaplarına gitti ve yerrdeki bir kasa efes pilsen i kaptığı gibi benzin pompalarına yöneldi. yanına gittiğimde kasadaki şişelerin boş olduğunu gördüm. üsteğmen de bu boş şişelere benzin dolduruyordu. bana bulabildiğim kadar kumaş parçaları bulmamı söyledi. arabaya gittim ve yanımıza aldığım eşyalardan birkaçını getirdim. elime bir bıçak tutuşturup kumaşları düzgün şeritler haline getirmemi istedi.
kasadaki bütün şişeler benzin ile dolmuştu ve kestiğim şeritler de şişelerin uçlarına sokuşturulmuştu. bir kasa tombul şişe molotof kokteylimiz vardı artık. bunu da land a attık ve yola devam ettik.
bolu dağı tüneline ulaşana kadar hiçbir sorun yaşamadık. fakat tünele yaklaştıkça yolda terkedilmiş arabaların sayısı artmaya başlamıştı. hava artık kararmak üzereydi ve yavaşça tünele giriş yaptık. tünelin ışıkları yer yer yanıyordu. etraftaki araçlardan hızlı gitmemiz mümkün değildi. yavaş yavaş ilerlediğik ve tünelin epey içlerine ulaştık. arabalarla yolumuz kapanmıştı, durduk.
nasıl ilerleyeceğimizi düşünürken arkamızdan gelen çığlıklarla irkildik. hemen arabaya koştuk ve arkamızdan büyük bir grup enfeksiyonlunun geldiğini gördük. üsteğmen hemen ateş etmeye başladı ve öndekilerden bazılarını düşürdü. bana molotof kokteylerini almamı söyledi. land ın arkasına doğru koşarken baktığım eşimin yüzü korkudan bembeyaz olmuştu.
kasanın içinden tombul şişeleri aldım hemen ilkini yakıp var gücümle enfeksiyonlulara doğru fırlattım. tombul şişenin patlaması ile birlikte korkunç çığlıklar atarak yanmaya başladılar. ben ikinciyi fırlatırken üsteğmen yanıma gelmiş soğukkanlı bir şekilde ateş ediyordu ve o gürültü içerisinde bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. söylediklerinden tek anladığım "set çek" oldu. doğru anladığımı umarak tombul şişeleri enfeksiyonluların yolunu kesecek şekilde yol boyunca atmaya başladım. bitirdiğimde kalan boşluklar gördüm ve oralara da başka şişeler atarak destekledim. ateşten bir duvarımız olmuştu ve duvardan çığlıklar geliyordu.
yolun sol tarafında, iki ters dönmüş arabanın arasından çok sayıda enfeksiyonlu bize doğru geliyordu. onlarında arasına bir şişe attım. patlayan şişe ters dönmüş arabalardan birini yakmaya başladı ve araba saniyeler içinde havaya uçtu. ardından birçok patlama olmaya başladı, arabaların yanarak yerden yükseldiğini görebiliyordum. ard arda birçok patlamadan sonra ortalıkta sadece alevlerin sesi kaldı.
biraz su içtik, biraz soluklandık. üsteğmen silahının şarjörünü değiştirdi. biraz su içtik, ben bir sigara yaktım.
geldiğimiz yön için endişelenmiyorduk, o taraf kapanmıştı.
önümüzde ki arabalar tamamen kargaşa halindeydi ve çok sayıdaydı. gelirken az sayıda terkedilmiş araba görmemizin sebebi bu diye düşündüm. herkes buraya kadar ulaşmaya başarmış ve burada kalmıştı.
üsteğmenle önümüzdeki arabaların durumuna baktık. arabaları iteleyerek geçebilir miyiz diye sordum ama cevap zaten belliydi. bunu yapmak mümkün değildi. yüzlerce araba önümüzdeydi. tek şansımızın arabaları tek tek çekmeye çalışmamız olduğunu söyledi. ne kastettiğini ilk arabaya binene kadar anlamamıştım. arabaya bindi, çalıştırdı ve onu yolumuzu açacak şekilde çekti. indi başka bir arabaya gitti, anahtarını bulamayınca beni çağırdı ve arabayı boşa alıp itmeye başladı, bir yandan da direksiyonu kontrol ederek o arabayı da kenara çekti.
önümüzde yüzlerce araba vardı. kimisini çalışıyordu, kimisi çalışmıyordu, kimisinin anahtarı yoktu. metre metre ilerledik.
4 defa enfeksiyonluların saldırısına uğradık. dört defa canımız için mücadele ettik. ben ve eşim de artık tüfek kullanmaya başlamıştık.
tünelin ucunda ışığı gördüğümüzde sabah olmuştu. son gücümüzü de kullanarak yolumuzu açtık ve kendimizi dışarı attık. üçümüzde birbirimize sarılmış ağlıyorduk. hayatımızın en uzun, en yorucu, en gergin ve en korkutucu gecesini ardımıza bıraktık.
hemen land a bindik. ve hızlıca ordan uzaklaştık. uyumamak için sigara üzerine sigara yakıyordum. üsteğmen bizi bir sapağa yönlendirdi ve taştan yapılmış bir eve ulaştık. evin arka tarafına land ı parkettik ve içeriye dikkatlice girdik. evin içi boştu ve temizdi. hemen yerleştik, kapıları ve pencelereleri sağlama aldık ve dinlenmeye başladık.
bu gece sağ kalabildiğimiz için çok mutluyuz. şimdi dinleneceğiz.
31.08.2009 14:46 

6. gün;
ankara ya vardık.
yolda ilerlerken üsteğmen iyice içine kapandı. kurtulmamızın ardından biraz daha sıcak olacağını düşünmüştüm ama yanılmışım. heyecan geçtikten sonra eskisinden daha da ketum bir hale büründü. arabada sürekli kendi kendine konuşuyordu. ne dediğini anlamıyorduk. bir kaç defadan sonra da sormaktan ve anlamaya çalışmaktan vazgeçtik. bizi gittikçe endişelendiriyordu. şehre yaklaşmamızla birlikte üsteğmen nereye gideceğimizi sordu. eşimin ailesinin yanına gideceğimizi söyledik. yüzümüze bile bakmadan o zaman hemen araçtan inmemiz gerektiğin söyledi. ilk şaşkınlığımı üzerimden atınca uygun bir araç bulunca malzeme ve silahların yarısını da alıp ineceğimizi belirttim. silahını çekip şakağıma dayadı ve arabayı durdurmamı istedi. çaresiz durdum. yavaşça arabadan indim, o da dışarı çıktı. ona sürekli bunu yapmaya hakkı olmadığını bağırıyorduk. o ise sadece gülüyordu.arabadanın ön tarafına ulaştığımızda silahı bana doğrultulmuştu. eşimde arabadan çıkmaya başlamıştı ki bize beşe kadar sayacağını, eğer gitmezsek bizi vuracağını söyledi.
artık onun gözlerine baktığımda gördüğüm tek şey delilikti.
bir... inanamayarak suratına baktım.
iki... eşim arabadan çıktı. ben ağlamaya başladım.
üç... silahın namlusuna bir mermi sürdü.
dört... üsteğmenin arkasındaki bir apartmandan enfeksiyonlu bir köpek koşarak saldırdı. üsteğmen hızlıca döndü ve köpeğe üç el ateş etti. köpek yere düştü, ben üsteğmenin elinden silahını almak için atıldım. boğuşmaya başladık. çok uzun gelen bir saniyenin sonunda boğuşma bitti.
önce silahın sesini mi duydum yoksa sağ tarafımdaki yanmayı mı hissettim bilmiyorum. geriye doğru sendeleyerek yere düştüm. belimin sağ tarafınında bir yanma ve kırmızılık vardı. vurulmuştum ve az sonra öleceğimi biliyordum.
üsteğmenin suratında korkunç bir sırıtış vardı ve silahını ateşlemek için dayanılmaz bir arzu duyduğu gözlerinden okunuyordu.
silah sesini duydum ve gözlerim kapandı. suratımda kan ve daha büyük, sıcak şeyler hissettim. sıktığım dişlerimden başka hiçbir yerimin acımadığını hissetmem birkaç saniyemi aldı. gözlerimi açtığımda üsteğmeni yerde, kafası patlamış bir şekilde gördüm. eşim ise yanına sarkmış elinde bir silah tutuyordu. üsteğmenin ona verdiği ve kullanmasını hızlıca öğrettiği silahtı.

beni o an en çok şaşırtan şey; ne hayatta kalmam, ne de eşimin böyle bir şeyi yapabilmiş olmasıydı. hayatımın sonuna kadar hatırlayacağım şey; eşimin yüzündeki kararlı ifadeydi.
yanıma geldi ve hemen yaramı açıp baktı. ben ağlıyordum, o ise gülümsüyordu. merminin sıyırdığını söyledi ve hemen araçtan bir parça elbise ve alıp yaramı sardı ve beni arabaya bindirdi. direksiyona kendi geçti ve bizi babaannesinin yakındaki evine götürdü.
olaysız bir şekilde oraya vardık. apartmana dikkatlice girdik. eşim elinde silahı ile önde ilerliyordu. evin kapısını anahtarı ile açtı ve içeri girdi. hızlıca içeriye baktıktan sonra üzgün bir şekilde geldi "kimse yok" dedi ve beni içeri aldı. kapıyı kapattık, kilitledik ve arkasına eşyaları yığdık.
"en azından evde bir dağınıklık yok, eşyalar alınmış. belki de olaylar başlayınca abimler onları yanına almıştır" diyerek güldü ve yaramı temizlemeye başladı.
bense hala şaşkınlık ve dehşet içinde kafamı toparlamaya çalışıyordum. uyumadan önce son hatırladığım ise sürekli saçlarımı okşamasıydı.
01.09.2009 10:45

apartmanda eşimin babaaannesinin bir komşusuyla konuştuk. olaylar başladıktan hemen sonra eşimin abisi gelip babaanneyi götürmüş. bu haberle biraz rahatladık. en azından erken davranıp önlem alma şanslarının olduğunu düşünüyoruz. sokaklardan sürekli sesler geliyor. bu geceyi burada geçireceğiz. yarın eşimin abisinin ve annesinin evine bakacağız. orada yoklarsa da kızılcıhamam a, köylerine gideceğiz. şimdilik iyiyiz.
01.09.2009 15:42

7. gün;
eşimin abisinin ve annesinin evleri etlik te, birbirine yakın evlerdi. önce abisinin evine bakmaya karar verdik ve sabah yola çıktık. yol üzerinde ilerlerken caddelerde kağıtlar dikkatimizi çekti. durup bir tanesini aldık. ordu tarafından atılmış, kitapçık halindeki bildirilerdi. halka, toplanma noktalarını ve gidilebilecek yerleri gösteriyordu. 30 ağustos tarihinde bu toplanma noktalarının dağıtılacağı, halkın uçaklarla ve askeri konvoyların eşliğinde tahliye edileceği yazıyordu. halkın çeşitli adalara götürüleceği ve orada güvende olacakları yazıyordu. hızlıca devam ettik. apartmana ulaştığımızda ortalık oldukça sessizdi. etrafı kontrol ederek yukarı çıktık. kapı kapalıydı, apartman sessizdi. apartmanda herhangi bir kargaşa belirtisi olmamasını teselli olarak gördük. kapı kilitliydi ve eşimde anahtar yoktu. kapıyı çaldık ama açan olmadı. silahla ateş ederek kilidi kırdık ve içeri girdik. içerisi düzenli, fakat boştu. hızlıca odaları kontrol ettik ama kimseyi bulamadık. eşim bir şeye bakacağını söyledi ve bir sandalye alıp duvara yanaştırdı. duvardaki baca kapağını kaldırdı, içine baktı ve gülümsemeye başladı. "altınları almışlar, demek ki rahat rahat toplanıp gitmişler" dedi. ben de gülmeye başladım. ortalığı incelediğimizde yiyecek ve giyeceklerin alındığını gördük. biraz dinlenmek için masanın yere oturduk. eşimin ailesinin buradan gittiklerinden emindik. masanın altına doğru kafamı çevirdiğimde yerde bildiri kitapçıklarından birini gördüm. hemen aldım ve sayfaları karıştırmaya başladım. toplanma noktalarının gösterildiği yere geldiğimde etimesgut askeri havaalanını yazısının yuvarlak içine alındığını gördüm. eşimin ailesinin nereye gittiğini öğrenmiştik. hemen aşağı indik ve etimesgut a doğru ilerlemeye başladık. sokaklar çok boştu. enfeksiyonlulardan fazla bir iz yoktu. bu da bize tahliyenin başarılı olduğu yönünde büyük bir ümit veriyordu. hızlıca ilerlerken eşim hemen durmamı söyledi. ne olduğunu sorduğumda sadece "abimin arabası" dedi. hemen durdum ve geri döndüm. daha abisinin arabası olduğunu sandığı arabaya ulaşmadan plakanın farklı olduğunu söyledi ve geri dönüp yola devam ettik. askeri bölgeye ulaşana kadar bir sorunla karşılaşmadık. yolda eşimin abisinin arabasına da rastgelmedik.
havaalanı tamamen terkedilmişti. düzenli barikatlar göz alabildiğince uzanıyordu. barikatların hemen dışında çok sayıda araba vardı. yavaşça içeri girdik. girişte, sağ tarafta da, binlerce sivil aracın olduğu büyük bir alan vardı. ortalık inanılmaz sessizdi. araç, park alanının en uzak olduğu kısımda düzgün sıralar halinde duruyordu. sonlara doğru sıralar biraz bozulmuştu. dışarıdaki araçlarda da pek bir düzen yoktu. ilk gelenlerin araçlarının düzgün sıralar halinde park edildiğini düşündük ve arabalara bakmaya en baştan başlamaya karar verdik.
her sırada ikiyüz araç vardı. üçüncü sırada ortalarda da eşimin abisinin arabası duruyordu. hızlıca yanına gittik. araba kilitliydi ve içinde hiçbir şey yoktu. eşim içine bakmamıza gerek olmadığını, ailesinin ilk tahliye edilenler arasında olduğunu söyledi. sevinçten hem gülüyor hem de ağlıyordu. ama yine de içinde biraz endişe kalmıştı. ona sarıldım ve ailesinin iyi olduğunu söyledim...
02.09.2009 11:59

askeri alanı baştan aşağı taradık. kullanabileceğimiz tek bir çöp bile bulamadık. burası tam anlamıyla terk edilmiş vaziyetteydi. geceyi burada geçirmeye karar verdik. yarın izmir e doğru yola çıkacağız.
ankara tamamen boşaltılmış. eğer kalanlar varsa da onlara yardım gelmeyecek. umarım her şey düşündüğümüz kadar iyidir.
02.09.2009 16:55

8.gün;
polatlı yı geçtikten sonra ilerlemek inanılmaz zorlaştı. yollar terkedilmiş araçlarla dolu. çoğu ankara istikametine doğru ilerlemeye çalışmışlar. sanırım ankara daki toplanma noktalarına ulaşmaya çalışmışlar. fakat bunu sadece kendi şeritlerinden yapmamışlar. yolun iki yönü de ankara istikametine gitmeye çalışmış terkedilmiş araçlarla dolu. birçok arabada kan izleri görüyoruz. ara ara yoldan çıkıp araziden ilerliyoruz. durmamak için elimizden geleni yapıyoruz. mazotumuz, silahımız ve yiyeceğimiz var. şimdilik dayanıyoruz. izmir e ulaşmaya çalışıyoruz.
03.09.2009 10:36 

emirdağ yakınlarında enfeksiyonluların saldırısına uğradık. yol çok kalabalıktı, yoldan çıkmak zorunda kaldık. arazide ilerlemeye başladık. ilerlediğimiz yönde bir köy vardı. tarlaların arasında ilerliyorduk. her yer sapsarı, kuru otlarla kaplıydı. ileride yeşillikleri gördüm. belki o kısımda araç daha hızlı ilerler diye düşündüğümü hatırlıyorum.

köye yaklaştığımızda hala enfeksiyonlular arkamızdaydı. aramız açılsa da görebiliyorduk. ısrarla bize doğru ilerliyorlardı. köyün ilk binalarına ulaştığımız sırada on kişiye yakın enfeksiyonlu grubu daha önümüze çıktı. doğruca aralarına daldım. ortalık birden kana bulandı ve ilerlemeye devam ettik. aynada baktığımda köyden kalabalık bir grubun daha diğerlerine katıldığı ve peşimize düştüğünü gördüm. bizi önceden kovalayanlarla birlikte çok kalabalık olmuşlardı. yüzden fazlaydıylar. ve hala ilerlediğimiz istikametin iki tarafından da gelenler vardı. arazi şartlarını umursamayıp hızlanmaya başladım. bir grup daha önden yolumuzu kesip bize ulaştı, onlara da çarptım. kısa bir süreliğine aracın kontrolünü kaybeder gibi oldum. direksiyonu bir sağa, bir sola kırıyıyordum. savrulmaktan kurtulduğumu düşündüğüm sırada bir patlama sesi ile tekrar kontrolü kaybettim. ön lastiklerden biri patlamıştı. otuz metre kadar sonra toparladığımda arazinin yeşillik kısımlarına ulaştığımızı farkettim acıyla.
mecburen durduk. tüfekleri alıp arabadan indik ve hemen jipin arkasına, cephanenin olduğu yere koştuk. içeri giridik ve cephaneleri tam önümüze alıp en öndekilere ateş etmeye başladık. bir kısmını vuruyorduk ama bir çoğunu da ıskalıyorduk. çok kalabalıklardı. eşimle birbirimize baktık ve deli gibi ateş etmeye devam ettik. kurtulacağımıza dair bir ümit ışığı görünmüyordu ikimizde de. beşinci şarjörü değiştirirken efes pilsen kasası dikkatimi çekti. içinde hala altı tane molotof kokteyli vardı.onları aldım ve bir tanesini en öndeki kalabalığa doğru fırlattım. ön taraf hemen alevler içinde kaldı. aynı yere atmamaya dikkat ederek iki tane daha fırlattım. alevler bir yay halinde yayılmıştı. eşim de diğer taraflardan gelenlere ateş etmeye devam ediyordu.
ortalık cehenneme dönmeye başlamıştı. otlar tutuşmuş yanıyordu. dumandan ilerisini göremez hale geldik. ileriye ateş etmek yerine sağ ve sol taraftan gelenlere ateş etmeye başladık. ikimizde bir yandan bağırıyor, bir yandan ağlıyor, bir yandan da küfür ediyorduk.
alevler gittikçe yayıldı. dumandan ileriyi zor görmeye başladık. enfeksiyonlular inanılmaz çığlıklar atıyorlardı. duman bizi boğmak üzereydi artık. eşime direksiyona geçip arabayı sürmesini söyledim. dumandan uzaklaşmamız gerekti. tek kelime etmeden öne geçti. ben de biraz cephane alıp aşağı atladım ve onu korumaya başladım. o sırada on tane daha enfeksiyonluyu öldürdüm.
elli metre kadar ileri gitti eşim ve tekrar araçtan inip beni korumaya başladı. hemen yanına koştum. çığlıklar ve alevler ardımızda kalmıştı. geriye dönüp baktığımızda neredeyse bütün alanın yanmakta olduğunu gördük. çok miktarda cephane harcamış, bir lastiğimizi patlatmıştık ama hala hayattaydık.
onbeş, yirmi dakika kadar elimiz tetikte, o cehennemden kurtulanları öldürmek için bekledik. yedi kişi çıkabildi o bölgeden. onları da öldürdük. biraz su içtik, biraz dinlendik ve lastiği değiştirdik. ana yola doğru çıktık ve ilerlemeye devam ettik. bir saat sonra kayalık, sarp bir tepe bulduk ve oraya gittik. bir tarafımız uçurumdu, gelebilecek tek yol vardı. nispeten korunaklı bir yerdi.
şimdi buradayız. biraz dinlenip, elimizdeki malzemeleri düzenliyoruz. boş şarjörleri mermiyle dolduruyoruz. uzun süre burada kalamayız, tekrar yola çıkacağız...
03.09.2009 13:53

9. gün;
uçaklar üstümüzden geçti.
bu sabah yola devam edip kula ya vardığımızda uçaklar üstümüzden geçti. deliler gibi kendimizi göstermeye çalıştık, sanki sesimizi duyuracakmış gibi bağırdık çağırdık. ellerimizi salladık. ya görmediler, ya da görmezden geldiler. bir sürü bildiri atıyorlardı havadan. merakla bir tanesininin düşmesini bekledik. bir ömür kadar uzun vakit geçti. bizim telaşımıza inat, yavaş yavaş süzüldü o kağıtlar. sonunda elimize aldığımızda ne düşüneceğimizi bilemedik.

son 9 saat;
kağıtlarda ülkede kontrolün kaybedildiği türkiye genelinde sadece 3 noktadan son bir tahliye işlemi yapılacağı, ardından da ülkeden çıkılacağı yazıyordu. bir tanesi ankara, bir tanesi izmir çeşme, bir tanesi de istanbul da olan noktalardan akşam altı da son gemi ya da uçakların havalanacağı yazıyordu.
durmaksızın ilerliyoruz, mermilerimizi, mazotumuzu, suyumuzu epey bitirdik. artık vakit çok önemli. başka bir şeyin önemi yok.
04.09.2009 08:48

son 8 saat;
salihli de çok vakit kaybettik. çok büyük bir enfeksiyonlu grubundan deli gibi bir kovalamaca sonunda kaçmayı başardık. sokak aralarından anayola çıkmak çok zor oldu. durmamalıyız, sürekli hareket halinde olmalıyız.
04.09.2009 10:08









son 7 saat;
anayolda çok sayıda insan izmir e doğru gidiyor. fakat çok sayıda enfeksiyonlu bunlara sürekli saldırıyor. yol kanla kaplanmış.
anayoldan ayrıldık. sart yakınlarından içeriye doğru girdik ve arkadaki köy yollarından ilerliyoruz. sanırım ahmetli yi geçmiş olduk. turgutluya doğru ilerliyoruz. zaman daralıyor.
04.09.2009 10:59

son 5 saat;
turgutlu ya vardık, ama içine girmedik. hala arka yollardan ve tarlalardan ilerliyoruz. izmir e yaklaştıkça ilerlemek daha da zorlaşacak. yollar çok kalabalık ve inanılmaz bir kargaşa var. tüm enfeksiyonluların ışığa tutulmuş sinekler gibi anayola doğru gittiğini uzaktan görebiliyoruz.
ter içindeyiz ve korkuyoruz. yolun tıkanmasından, ilerleyememekten korkuyoruz. yetişememekten korkuyoruz.
04.09.2009 12:57

son 3 saat;
izmir e girdik. kemalpaşadan sonra mecburen anayola çıktık. mümkün olduğunca durmamaya çalıştıysak da pek mümkün olmadı. yolun bu kısmında artık hareket halinde araba kalmadı. birçok araba kanlar içinde, zaman zaman da enfeksiyonlulalarla karşılaştık. bir çoğuna hiç bulaşmadan yola devam ettik. yollar çok kalabalıktı. beş dakikada bir durup geçecek yol aradık kendimize. bu sırada üç defa enfeksiyonluların saldırısına uğradık, üçünde de hayatta kalmayı başardık ve yola devam ettik. bornova ya kadar gelebildik. izmir in içi nispeten daha boş, yollar daha rahat.
mermimiz az. kaçmalıyız.
04.09.2009 15:07

son 1 saat;
balçova daki evime uğramadan duramadım. ev terkedilmiş, kilitlenmiş bir haldeydi. fazla zaman harcamadan hemen çıktık. şimdi eski çeşme yolundayız. otoban uzaktan çok kalabalık ve karışık görünüyordu. eski yoldan deli gibi ilerliyoruz. yetişebiliriz gibi görünüyor, ama bizi orada nelerin beklediğini bilmiyoruz. buralar çok sessiz. gidebildiğimiz kadar hızlı ilerliyoruz. son kalan mermilerimizi gerek enfeksiyonlulara, gerekse insanlara karşı kullanmaktan çekinmeyeceğiz.
gerginiz, heyecanlıyız, korkuyoruz. ama günlerdir ilk defa ümitliyiz...
04.09.2009 16:53

12. gün, psara adası;
buraya kadar ulaşabildim ve eşimin yazdıklarını tamamlamaya çalışacağım.

9. gün;
saat 5:45 de çeşme deki toplanma noktasına vardık. çığlıklar içinde seviniyorduk, uzaktan iki tane büyük yolcu gemisi görebiliyorduk. toplanma noktasının önü arabalardan geçilmeyecek haldeydi. ulaşabilenlerin araçları dışarda kalmıştır diye düşünüp bunu dert etmedik. biz de aracımızı oldukça uzakta bir noktada bırakabildik ve giriş kapısına doğru elele koşmaya başladık. daha koşarken bir şeylerin ters gittiğini anladık. bazı araçların içleri kanla kaplıydı, bazı araçlar ise ters istikamete doğru duruyordu. adımlarımız yavaşladı, durduk ve birbirimize baktık. geriye, araca koşup silahlarımızı aldık. dikkatlice ilerlemeye başladık. kapıya ulaştığımızda ikimizde ağlıyorduk. kapıda hiç kimse yoktu, tellerin bir kısmı yıkılmıştı. gemilerden birine doğru koşmaya başladık. kısa sürede vardık ve merdivenlerin olmadığını gördük. hala gözlerimizden yaşlar gelirken birbirimize baktık. tam bu sırada vahşi bir sesle irkildik. geminin giriş kapısından üzerimize bir enfeksiyonlu atladı. onu vurduk, mermilerin gücüyle aradaki mesafeyi alamadan denize düştü. şaşkın bir şekilde kapıya bakarken ardından daha fazlası gelmeye başladı. onları da vurduk. eşim arabaya koşmamı söyledi. arabaya koşmaya başladım. o da yavaş yavaş beni koruyarak gelmeye başladı. arkama bakmıyordum, sadece arada sırada silah sesleri geliyordu. kapıya ulaştığımda içimden dua ederek geriye baktım. eşim bana yakındı. durdum ve ben de bir süre gelenlere ateş ettim. kısa bir süre için gelenleri bitirdik fakat gemiden kıyıya atlayan çok sayıda enfeksiyonlu vardı. ciğerlerimiz patlayana kadar arabaya koştuk.
arabaya ulaştığımız sırada dönüp bir süre daha ateş ettik. bize en yakında olanları öldürdükten sonra arabaya bindik ve ordan uzaklaştık. aynada yavaş yavaş küçüldüler...
düşünemiyorduk, nereye gideceğimizi bilmiyorduk. yaklaşık yarım saat bu şekilde ilerledik. sonra bir yerde durduk, toplanma noktasında olanları ve ne yapacağımıza düşünmeye çalıştık. şüphesiz ki gemilere enfeksiyon sızmıştı. toplanma noktası diye bir şey kalmamıştı. onu aklımızdan çıkarmaya çalıştık. nasıl kurtulacağımızı düşünmeye odaklanmaya çalıştık.
eşim; bir tekne bulup sakız adasına kaçmamızı önerdi. başka bir yol göremiyorduk zaten. tek sorun ise ikimizin de daha önce tekne kullanmamış olmasıydı. yelkenli değil de motorlu bulursak üstesinden gelebileceğimizi düşündük ve marinalara bakmaya karar verdik. ilk bulduğumuz marina bomboştu. ordan ayrıldık ve bir başkasına gittik. uzaktan baktığımızda büyük bir kaos görünüyordu. çok sayıda araba, daha da çok sayıda enfeksiyonlu vardı. bizi farkedemeyecekleri bir noktada durduk. ilerlemek mümkün görünmüyordu.
eşim bir kaç kilometre geride gördüğümüz deniz fenerine gitmemi söyledi. denizden yüzerek ilerleyerek bir tekne alacağını söyledi. kabul etmedim. sesimi yükseltmeye cesaret edemeden bağırdım, ağladım.
yüzümü ellerinin arasına aldı ve geri döneceğini, beni yanlız bırakmayacağını söyledi. en sonunda kabul ettim. ağlayarak arabaya bindim ve ilerlemeye başladım. arkada durmuş, öylece bana bakıyordu. virajı dönünce gözden kaybettim...
deniz feneri, kayalıklarla denize doğru elli metre kadar içeri giren bir yerdeydi. zor da olsa araçla oraya kadar vardım. etraf sakindi. tüm silahları ve mermilerimi aldım, kıyıya doğru dönüp beklemeye başladım...
motor sesini duyduğumda gözyaşlarımın sebebi değişti. mutluluktan ağlamaya başlamıştım artık. eşim altı, yedi metrelik güzel görünen ahşap bir tekneyle gülümseyerek geliyordu. birbirimize deli gibi el sallıyorduk. biraz sertçe olsa da kayalıkların yanına yanaşmayı başardı. önce silahları, erzağı ve diğer malzemeleri attım. hepsini yere attı. sonra da kollarını açıp beni beklemeye başladı. suya atlayıp tekneye çıktım.
ikimizde sırılsıklamdık. birbirimize sarıldık, öptük, kokladık. sürekli "bitti artık, bitti artık" diye bağırıyordu. "hemen burdan uzaklaşalım, sakız adasına gidelim" dedi ve içeriye gitti. tam kendimi yere bıraktığım anda bir çok şey birden oldu.
eşim korkunç bir çığlık attı, ardından zayıf bir hırlama sesi, viyaklamaya dönüştü. hemen yerden silah aldım.ve içeriye koştum. eşim yere düşmüş, kusuyor, bağırıyor ve çırpınıyordu. yerde bir fare ezilmişti.
aşık olduğum adamın son sözleri "ateş et" oldu...

tekneyi nasıl aldığını, o enfeksiyonlu farenin oraya nasıl geldiğini, eşime nasıl saldırdığını hiçbir zaman öğrenemeyeceğim. bildiğim tek şey gözlerinin değişmediğiydi. ona ateş etmeden önce geçen bir ömürlük zaman boyunca gözlerine baktım. gördüğüm tek şey aşk ve hüzündü. son ana kadar gözgöze kaldık. bir kaç defa ateş ettim ve öldü.
kocamı öldürmüştüm.
sonrasında olan olaylar hafızamda çok az yer tutuyor, sakız adasına ulaştım. boş bir kumsala çıktım. biraz ilerde bir eve doğru ilerledim. yaşlı bir çift bana doğru geldi. türkçe ve ingilizce seslendim. türkçe cevap verdiler. olanları anlattım. yaşlı adam kazma ve kürek getirdi, birlikte eşimi gömdük, tekneyi ise yaktık. yunan ordusunun artık mülteci kabul etmediğini, burada kalmamın tehlikeli olduğunu söylediler. beni psara da bir arkadaşlarına götüreceklerini, bir süre orada kalmam gerektiğini söylediler. onların da türkçe bildiğini belirttiler ve beni hemen o gece tekneyle psara ya getirdiler.

12. gün; psara adası...
aşık olduğum adam beni kurtardı ve ben onu öldürdüm. hayattayım ama bunun bir önemi yok. artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. şimdilik bu küçük adada nefes alıyorum, ama yaşadığımı söyleyemem. elimde hala bir tabanca var ve onu kullanacağım günü bekliyorum.
07.09.2009 13:37



Bu yazı, ekşi sözlük'te jaaaccckkk mahlasıyla gerçek zamanlı olarak yazmaya çalıştığım hikayedir. Son yazıyı ise eşim ejderia girmiştir.


Related Posts with Thumbnails
 
Copyright © 2010 KunkaPunka. All rights reserved.
Kunkapunka Template by